Neden kendimizi sürekli bir diyet döngüsünün içinde buluyoruz? Diyetisyen Ecem Naz Genç kısıtlayıcı diyetler ve sonuçlarının insan hayatındaki yerinden bahsediyor:
Beden kaygıları son zamanlarda çok daha ön plana çıkan bir konu haline geldi. Hatta öyle ki uzun zamandır görüşmediğimiz birini ilk gördüğümüz anda verdiğimiz ilk tepki ‘Ne kadar kilo almışsın ya da ne kadar zayıflamışsın’ şeklinde oluyor.
Yine aynı şekilde kilolu görünmeyen herkes için söylenen ilk cümle ‘Belli ki hiç yemek yemiyor’ şeklindeyken kilolu görünen biri içinse ‘Belli ki boğazını hiç tutamıyor’ şeklinde oluyor. Ve zamanla insanlar kendini bu gibi etiketlere maruz kalmamak adına ne yapacağını bilmez halde uzun uzun aynaya bakarken buluyor. Bir odanın köşesine kurulmuş tartıya her gün düzenli olarak çıkıp, aynadaki kusurlarımızın cevabını arıyoruz.
Peki sonuç ne oluyor?
Bu tarz davranışların genel çıktısı ne yazık ki çok kısıtlayıcı diyetler yönünde oluyor. Yemekleri ‘iyi ve kötü ya da doğru ve yanlış’ olarak adlandırmaya başlıyoruz ve örneğin ekmeği kesmeye karar veriyoruz. Peşinden kabak detoksu yapmaya karar veriyoruz ve her gün tartılıp bir umut aynada beğenmediklerimizin düzelmesini umuyoruz. Bu durum aslında hem vücudumuzu hem de psikolojimizi olumsuz yönde etkiliyor. Ve döngünün son adımında ise birçok bilimsel araştırmaya da konu olan durum; tıkınırcasına yeme davranışını sergiliyoruz. Gece atakları, ‘kötü’ olarak nitelendirilen tüm yemeklerin ayakta ve hızlıca tüketilmesi, kan şekerinin aniden düşmesi üzerine tatlıya olan eğilim, ve peşinden gelen yoğun pişmanlık… Sonra tekrar tartıya çıkıyoruz, aynada kendimizi inceliyoruz ve tüm bu sistem başa sarıyor.
Ne yapmalıyız?
Bir kere öncelikle sürekli tartılmayı acilen bırakmalıyız; bir gün içerisinde bile insanın kilosunda şok edici değişiklikler olabilir. Uyandığında, tuvaletten sonra, yemekten sonra, regl durumunda, uzun bir yolculuk sonunda, spor çıkışında gibi birçok durum bizim kilomuzu oldukça etkileyecektir. Bu sebeple en güvenilir tartılma şekli belli bir rutinde (örneğin ayda bir), olabildiğince aynı koşullarda (örneğin sabah uyandığında, tuvaletten sonra, aç karna, aynı kıyafetlerle ya da kıyafetsiz) tartılmaktır.
Aynaya sadece gülüşünün ne kadar güzel olduğunun ve giydiklerinin sana ne kadar yakıştığının farkına varmak için bakmalıyız. Unutma, ne zaman aynanın karşısına geçsen ve bir kusur arasan, bulursun. Bu herkes için böyledir, arayan bulur.
İnsanların dış görünüşüne bakarak belli bir yargıya varmamalı, bunu yapanları gördüğümüzde ise müdahale etmeliyiz. Çünkü toplumumuz ancak bu şekilde bilinçlenecektir. Birinin ‘O çok zayıf hiç yemek yemiyor’ diye nitelendirdiği insan, günde 4 öğün yemek yiyor ama düzenli spor yapıyor olabilir. Yine birinin ‘Boğazını hiç tutamıyor o yüzden çok kilolu’ diye nitelendirdiği insan belki bir hastalıkla mücadele ediyor ve ilaçların yan etkisiyle baş etmeye çalışıyor olabilir.
Ve son olarak, yemekleri ‘iyi ve kötü ya da doğru ve yanlış’ diye adlandırmamalıyız. Bir yemek 350 kaloriyse, 350 kaloridir. Bu sadece sana vereceği enerji 350 kalori anlamına gelir. Besin içeriği daha kaliteli olan yiyecekler elbette vardır, bunu asla inkar edemeyiz. Fakat dengeli bir diyette istediğin her şeyi yiyebilirsin, önemli olan her zaman porsiyon kontrolüdür. Ve unutma, porsiyon kontrollerin, günlük, haftalık ve aylık olarak değişebilir. Tatile gittiğin bir hafta ile, hastalandığın bir hafta aynı beslenmemelisin.
Eğer bunlara dikkat edersen, sende değişen çok şey olduğunu göreceksin. Ama kendine karşı da insaflı ol, aniden değişim bekleme. Sabır bu konunun anahtarı olacak…
Dyt. Ecem Naz Genç
Comentários